[Sonraki]

Giriş


Selam,

Benim aklımda iki yıldır Ege'nin ve Toros'ların dağ yollarında Mayıs ayında bir tur yapmak vardı. Aklımda bu fikir 2005 Mayıs'ında Muğla ile Denizli arasını otomobilimle geçerken gelmişti.

Birkaç ay önce İzmir'e gittiğimde Harun ile ben birden kendimizi yol planı yaparken bulduk. benim önceden beri aklımda olan bazı yolları aşacak ve Göller yöresini, Akdeniz sahilini ve Mut ile hadim'in yollarını kapsayan bir plan yaptık.

Fakat ne yalan söyleyeyim; zaman içinde onbir gün olarak büyüyen bu tatil planı, havaların iki hafta önceki yağışlı durumundan dolayı birden yedi güne iniverdi. E, Babaeski'de dolu yağıp da arabaların tavanlarını göçertiğini haber alınca insan kampı nasıl yapacağını düşünmek durumunda kalıyor.

En sonunda 28 Mayıs pazartesi günü yola çıkmaya karar kıldık. Kimi geceler öğretmen evlerinde kalmak kimi zaman da çadırda kalmak üzere hazırlanmıştık.

1. Gün

Son hazırlıkları yaparken Harun ile saat 3:00 ile 5:00 arası Afyon girişindeki İkbal Tesisleri'nde buluşmak üzere anlaşmıştık. Ben İstanbul'dan Harun ise İzmir'de yola çıkacaktık. 3-400 küsur kilometreyi sırf yolculuğa başlamak için kat edecektik yani. Komik Tabii sonradan aklım başıma geldi ve pazartesi sabahı işe gidiş trafiğinden sakınmak için biraz daha erken çıktım. Tabii evden işe hep geç saatte giden bir insan olarak yine de trafiğe yakalanacaktım.

Yola çıkarken bagaj olarak;
 -- kıyafetlerim ve kişisel ıvır zıvır için heybe çanta,
 -- arka sele üstünde içinde uyku tulumu, şişme mat, çadır, şişme yastık ve çadır altını korumak için bradandadan bir yaygı barındıran ucuz bir çanta,
 -- elet edavat dolu bir depo üstü çanta
-- ve bir sırt çantası aldım.


Akşam yan çantaları hazırlarken.. Bu yan çanta denen meretleri en iyisi hazırlarken de yine heybe gibi bir şeyin üstüne atmalı, yoksa dik durmuyor meretler. Bu arada her şeyi ayrı bir torbaya koyup öyle attım yan çantalara. Yağmur isterse bir güzel yağar adamın üzerine...


Yola çıkmadan önce. Açıkçası, zaman gösterdi ki kamp malzemelerinin tümünü bir çantaya tıkıştırmak süper bir yöntemmiş. Üstelik artan yere de birkaç eşya daha sıkıştırdım.

ilk molamı otobanda unuttuğum kulaklıklarımı takmak için verdim. Motordan inmedim bile.

Adapazarı'nda otobandan çıkıp Pamukova-Osmaneli istikametine yöneldim. Daha sonrası ise Bilecik, Bozüyük, Kütahya ve Afyon şeklinde idi.



Önceden verdiğim karar üzerine 200 kilometre'den sonra yakıt alacaktım. Osmaneli'nden sonraki Alpet'e girdim. Burada eski bir motorcu ile tanıştım. Kendisi 1980'lerde yaptığı bir motor kazasında bir kamyonete yandan ve kasksız toslayınca burnu, çenesi ve alnından ciddi şekilde yaralanmakla kalmamış ayrıca sesini de neredeyse kaybetmişti. Umarım yakında görüşeceği doktorlar iyi bir haber verirler kendisine

Benzin istasyonundaki molam ismin işimdi hatırlayamadığım bu arkadaşın yanındaki misafirliğim ve içtiğim çaylar ile uzarken başka bir motorcu daha uğradı istasyona. Onun yolu ise Antalya'ya idi. Fakat Kawasaki cruiseri ile giden bu arkadaşın yolculuğu daha önce bu seyahatlere iki kawasaki ile birlikte gittiği kardeşinin yakınlarda kalp krizi geçirerek vefat etmesinden dolayı biraz buruktu.

Her neyse, Motosiklet benzinine ben de ikram edilen çaylara kavuştuktan sonra tekrar yola düştüm. Yola çıkmadan bir şişe de su almıştım kendime. Aslında akşamdan dolaba hem su hem de Snickers atmıştım dolaba ama sabah bunları dolapta unutmuşum.

Daha sonra ilk defa su içtiğimde yolu neredeyse bitirmiştim.




Afyon yolundaki oteller ufukta belirmişti. Saat 14:15 İkbal'e gelmiştim. Harun'un bir süre daha varmayacağını bildiğimden artık bir şeyler yemek için İkbal'de bir masaya kuruldum. Tahmin edeceğiniz gibi sucuk istedim. Bu arada iş de yakamı bırakmıyordu. Her nedense o yemek ile Harun'un gelişi arasında on beş, yirmi dakika kadar İzmir'deki bozuk hede-hödö ile uğraştım. İntikam olarak da arkadaşlara tatilin ne keyifli olduğunu anlatıp işkence ettim.  Yeşil Adam


İş telefonlarının ızdırabı kaldırıma oturup da çam gölgesi altına kalıbı serince daha çekilir oluyor. Bir de o esnada motoru da kesebilecek konumda olmak en güzeli...

Hava güneşli, sıcak ve nemliydi.

Harun da bir süre sonra geldi. Masaya bir de onunla oturdum. Bu sefer de tatlımı yedim, kahvelerimizi de ihmal etmedik. Fakat hava bundan sonra bozup yağmur başlayınca belki bir on beş dakika kadar Afyon'a doğru devam etmeyi geciktirdik. Sonrasında Afyon öğretmenevini bulup yerleştik.





Motor ve eşyalardan böylece kurtulunca şehri gezmeye başladık. Bayır yukarı giden ve ilerisindeki evleri daha eski olan yolları seçmek şehir merkezini bulmak için fena bir yöntem değil. Bir de kalesi olan şehirlerde kale istikametinde yürümek gerek.   Cool
















(Daha çok resim için bkz. http://www.eylemcengiz.com/etkinlik/2007_05_28__tour/index1.html )

Havanın kararması ile gezimiz doğal olarak kaleye doğru daha fazla ilerlemedi.

İlk günün sonunda öğretmenevine dönerken bizi yolda yayan yakalayan yağmur bizi gezinin akıbeti konusunda biraz düşündürmedi dersek yalan olur. Fakat, zaten o anda artık bundan sonra ne olursa olsun umursamadan gitme kararı aldık. Üstelik hava da bundan sonra öyle ciddi bir problem de üretmeyecekti..


[Sonraki]