[Önceki] | [Sonraki]

6. gün

Cumartesi gününe çok erken başladım. Canım fena halde çay istemişti. Saat altıda kalkınca insanın yapacak bir şey bulması pek de kolay olmuyor. Ben de fotograf çektim.



Bu resimde dağdaki yazı seçilmiyor. Bu dağ Eğirdir Dağ Komandonun eğitim alanı. Soldaki tepenin ardındaki görünmeyen kısımda "KOMANDOYUZ", sağda da "GÜÇLÜYÜZ CESURUZ HAZIRIZ" yazıyor.   yettiiim  clap_hands

Çadırı kurarken ağaç gölgesine gelecek şekilde kurmalı. Fotoğraftaki gölge güneş biraz yükseldikten sonra çadırların tam üstüne denk gelmişti.



Tabii ağacın gölgesinin değil kendinin altında iseniz dallara konan kuşlar çadırınıza münasebetsiz izler bırakabiliyor. Harun'un çadırı üstündeki tek bir kuru dal kuşlara yeterli olmuştu.

Yine toparlandık





ve Kütahya'ya doğru olan yolumuza başladık.

Tabii öncelikle Isparta'yı gezecektik. Gül festivali vardı ve birşeyler görürüz diye umuyorduk.





Yolda festival hakkında soru sorduğumuz ahaliden festivalin konserden ibaret olduğu gibi bir bilgi aldık. Biz de festival göremeyeceğimize kanaat getirip gözümüze ne iliştiyse onu çekmeye devam ettik. Yani aslında Harun çekti.



Şehirde haliyle çok yerde gül var.





Şehrin yakınlarında "Gölcük" adında bir göl varmış. Atladık gittik tabii. Göl, milli park alan olarak korunan bir krater gölü. Az önce rapor için google'da arama yaparken gölcük yanardağının önceden sanılandan daha aktif olduğunu söyleyen bir hede hödö'ye denk geldim. Burdur ve Dinar depremlerinin de bununla ilgisi varmış galiba.

Park alanı içinde, göl etrafından dönen bir yol var. Biz de yolla beraber döndük.







Kendim çektim diye söylemiyorum ama bunu iyi çekmişim. Ha, kendim çektim diye söyleyeyim: Üstteki gelincik fotoğrafını da ben çektim. Gül de Harun'un.



Hoş görünsün diye bu görüntüyü elde edeyim dedim. Gölcük Volkanı'nın Isparta'ya bu kadar yakın olduğunu görünce ürperdim.



Gölcük'ten dönerken durduk. Harun biraz geride güllerin fotoğrafını çekiyordu. Ben ise "Oraya mı çekeyim, buraya mı çekeyim?" derken motoru devirdim. Yumuşak yan çanta üzerine yatan motor bir de koruma demirinin de sayesinde bu badireyi çok ucuz atlatmış oldu.  Katılıyorum

Kütahya'ya doğru yola çıktık. Acıkmıştık. Hatta ben gayet açtım. Yolda tandır yemek için durduk.



Yola yeniden çıktık. Yemeğimizi yemiştik ve hava sıcaktı. Yol da sıkıcı olduğundan dayanmak güçleşmişti. Yemekten bir kadar sonra mecburen yakıt almak için durduğumuz istasyonda uzun süre oyalandık.

Kıssadan hisse: Yolda ağır yemek yememeli, özellikle sıcak havalarda.

Yolun Kütahya'ya kadar olan kısmı da yine sıkıcıydı. Harun Kütahya'ya bir noktada Aizanoi şehrinin tabelasını görüp saptı. Ben gitmeyelim diye homurdanacaktım ama vakit bulamadım. Yolun karşısına geçmek için beklerken yanımdan geçerken merhaba demek için duran scooter sürücüsüne şehirin ne kadar uzakta olduğunu sordum. Elli kilometre dedim. Ara bayağı açılmıştı ama Harun'u elli kilometre içinde elbette ki yakalardım. Arkasından gazladım, iyi de gazlamışım ki 1,5 kilometre'de yetiştim. O da zaten o anda mesafenin ne olduğunu hatırlayıp durdu bereket. Komik Aslında keyifli de oldu çünkü çok tatlı bir virajdı.

Kütahya'ya girdik. Öğretmenevinde yer olmadığı söylenince en yakındaki bir otele yerleştik. Motorları da otelin önüne çekince artık şehri gezebilirdik.

"Macar Evi" tabelasını görünce merak edip yürüdük.







Gezmeye devam...











Yemek de yemek gerek...













[Önceki] | [Sonraki]